Durmuş Arda
İngiltere’de gurbette olan, 32 senedir görüşmediğim
bir lise arkadaşımın tesadüfen Kırcaali’ de olduğunu öğreniyorum. Kendisine
telefon açarak, “görüşelim” diyorum. Bir
kafe de buluşma kararı alıyoruz. Randevu saatine 15 dakika kala, beni telefondan
arayarak, “Kusura bakma birileriyle başka bir mekana takıldım oraya gelebilir
misin” diyor. Bende “ tamam sorun yok” diyerek belirtilen yere gidiyorum.
Mekana vardığımda, - tesadüf mü bilmem - okul
arkadaşımın karşısında, eski DS’nin (Bulgaristan’daki eski rejimin gizli
servisi) istihbarat elemanlarından, şimdiki Kırcaali HÖH/D(p)S teşkilatının
önde gelenlerinden ve bir başka kişi daha oturuyorlar…
Üç beş sohbetten sonra, okul arkadaşım, “Ne iş
yapıyorsun?” diye soruyor. Bende kasıtlı olarak, ” Burada halkı perişan eden D(p)S’yi
ve eski DS ajanlarını eleştiren yazılar yazıyorum” diyerek kışkırtıcı bir giriş
yapıyorum.
Eski kadrolu DS elemanı hemen zıplıyor, “ Siz
gittiniz biz burada mücadele ediyoruz, Türklerin haklarını, birlik
beraberliğini savunuyoruz” diyor.
Bende, “ Nasıl birlik beraberlik bu, HÖH/D(p)S
yandaşı dışındaki Türklerin % 60’ından fazlasını ekonomik veya başka nedenlerle
gurbet ellere göndere göndere buralarda yaşlılar ve garibanlardan başka insan
bırakmadınız. Eskiden kadınların donlarını kesenler, Türkçe konuşanlara ceza
kesenler, cami önlerinde nöbet tutanlar veya gammazcılık yapanlar kaldınız
buralarda, aklıselim insanların hepsini kovdunuz. Nasıl Türklüğü korumak bu;
Kırcaali, Mastanlı, İridere, Koşukavak gibi merkezlerde tek bir Türk çocuğu
Türkçe öğrenim görmüyor” diyorum.
Ve aramızdaki konuşma şöyle devam ediyor…
Eski DS ajanı: “ Aileler çocuklarının Türkçe eğitim
görmesini istemiyorlar, çocuklarının İngilizce öğrenmesini istiyorlar, onun
için sadece 9 bin dilekçe veriliyor Türkçe öğrenim için” diyor.
Ben: “ Konuyla ne kadar ilgili olduğun belli oluyor,
şu an Bulgaristan’da sadece 6695 çocuk Türkçe öğrenim görüyor, bunların dörtte
biri de derslere girmiyor, HÖH/D(p)S senelerdir bir 9 bin rakamı tutturmuş
devam ediyor, benim söylediğim rakam Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığının
2014- 2015 eğitim yılı verileridir. Oysa 90’lı senelerin başında 100 binden
fazla çocuk Türkçe öğrenim görüyordu, çeşitli politikalarla bu sayıyı 6 binlere
indirdiniz. Sadece HÖH/D(p)S üyeleri çocukları adına, seçmeli ders olan Türkçe
ders için birer dilekçe verseler olay çözülür.
Senelerdir iktidar partisi oldunuz, fakat 1993 senesinden beri Türkçe
ders kitapları basılmıyor. Ders kitapsız nasıl eğitim bu?”
Eski DS ajanı
: ”Türkiye’den Türkçe ders kitapları gönderin”
Ben: “ Daha önce HÖH/D(p)S iktidarı döneminde
Türkiye’den Türkçe ders kitapları da gönderilmek istendi, fakat hepsi Edirne’de
kaldı, kabul etmediniz”
Eski DS ajanı: “ Her devletin bir politikası vardır,
Türkiye, Kürtlere iki sene öncesine kadar bir hak veriyor muydu?”
Ben: “Bulgaristan’daki Türklerle, Türkiye’deki Kürtleri bir kefeye koyma!… Hiçbir Uluslararası sözleşmede Kürtlerden bahsedilmez. Buna rağmen
Türkiye’de devlet televizyonundan 24 saat Kürtçe yayın yapılmaktadır. Onlarca
Kürtçe yayın yapan radyo ve gazete vardır. Kürtçe, okullarda seçmeli derstir,
üstelik her sene basılan ders kitaplarıyla… Oysa Bulgaristan’ın kuruluşu olan Uluslararası
1878 Berlin Antlaşması, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında 1913 yılında
imzalanan İstanbul Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan arasında 1925
yılında imzalanan Ankara Antlaşması, insan haklarıyla ilgili diğer ikili veya
uluslararası sözleşmeler, Bulgaristan’da
yaşayan Müslüman ve Türklerin haklarını korunmasını garanti altına almaktadır.”
Eski DS ajanı: “Bulgaristan Anayasana göre,
Bulgaristan’da azınlık yoktur” diyor
Ben: “Tek ulus iyi de… Nasıl oluyor da Kırcaali’de
çoğunluk olmalarına rağmen, devlet dairelerinde çalışan etnik Türklerin oranı %
5’geçmiyor, örneğin 70 kişilik personeli olan bir devlet dairesinde nasıl
oluyor da sadece 2 etnik Türk çalışabiliyor? Yani işe alma konusuna gelince
Kırcaali’deki etnik Bulgarlar ve Türklerin arasından çıkan %10 HÖH/D(p)S
yandaşları ulusun bir parçası oluyor, diğer etnik Türkler ise sömürü halkı gibi
olmuyor mu?”
Eski DS ajanı: “ Türkiye’de öyle değil mi?”
Ben: “Türkiye’de hiç kimse etnik kökene göre işe
alınmaz. Türkiye’de Kürt ve Laz asıllı olan bakanlar, Türk asıllı bakanlardan daha
fazladır. Türkiye’de etnik köken veya ajanlık esasa alınmaz, orada vatandaşlık
esas alınır”
Eski DS ajanı: “ 240 Milletvekilli Bulgaristan
parlamentosunda, bizim sadece 40 milletvekilimiz var. Çoğunluk bizi ezip
geçiyor”
Ben: “Haziran 2014 yılında Bulgaristan
parlamentosunda, 1944-1989 yılları arasında(1984-1989 yılları arasında Türklere
karşı işlenen suçlar dahil) insanlığa karşı işlenen suçların 30 senelik zaman
aşımına uğramamsı için sunulan yasa tasarısı, sizin milletvekillerinizin
kullandığı “çekimser” oylarıyla
geçmediğini biliyor musun? Ramadan Atalay’ın, yani ajan Vergil’in ise doğrudan
“hayır” oyu kullandığını biliyor musun?”
Eski DS ajanı: “Yok öyle bir şey, bu yasayı biz
getiriyoruz parlamentoya, fakat diğer partiler bizi desteklemiyor”
Daha sonra devam ederek, “Hiç vicdan azabı çekiyor
musun?” diye soruyorum.
Eski DS ajanı: “Hayır” diyor ve “ Ben devletime
çalıştım, Türkiye’de devlete çalışanlar yok mu, onlar suç mu işliyor?” diye de
ekliyor ve de “ Sen MİT ajanı mısın yoksa?” diye de sormayı ihmal etmiyor.
Ben: “ Ben hiç kimsenin ajanı olamam, ben görev
adamı olamam, kimseden de emir alamam. Ama sen şunu bil ki, sen bir devletin
güvenliği için çalışmadın, sen bir partinin güvenliği için çalıştın.(şaşkın
şaşkın bakıyor) Sen hangi tarihte DS’ye çalışmaya başlamıştın?” diye soruyorum.
Eski DS ajanı: “1986” diyor (“1985” deseydi, “Neye
dayanarak bu yılda başladın?” sorusunun geleceğini bildiği için) ve “ben işe
başladığımda asimilasyon olayları bitmişti” diye ekliyor.(Ekliyor ama yalan
söylüyor, desebg.com sitesinde açıklanan dosyasına baktığımda, Ağustos 1985 DS’de kadrolu bölge
istihbaratçısı olarak işe başlamış, Mart
1986 yılında Kırcaali merkeze yine istihbaratçı olarak görev değişikliği yapılmış
ve Şubat 1989’da karşı casusluk bölümüne atanmış. Yani DS’ de 1985 Türklerin
isimlerinin değiştirildiği yıl başladığını gizleme gereği duyuyor. Artık
desebg. com deki bilgiler yanlışsa onu bilemem. Bunun evveliyatı olmadan DS
ajanı olması bana hiç inandırıcı gelmiyor ama… Neyse.)
Daha sonra Türkiye’den konu açılıyor…
Eski DS ajanı: “Türkiye buraya yatırım yapmıyor”
diyor.
Ben: “Yatırım yapmaya gelenler, HÖH/D(p)S elemanları
kendilerinden en ufak bir belge için rüşvet istendiğinden şikayet ediyorlar ve
yatırımdan vazgeçtiklerini söylüyorlar” diyorum
Eski DS ajanı: “Sanki başka yerde veya Türkiye’de rüşvet
alınmıyor. Rüşvet her yerde var. Türkiye’deki CHP ve MHP partiler bize daha
yakın. Ak Parti dinci bir parti, dincilerden hiç kimseye fayda gelmez. Eskiden
Türkiye’de yemek yediğimiz lokantaların hepsinde alkollü içki vardı, bu
dinciler geldi birayı dahi kaldırdılar. Yemek yerken ayran mı içilir… Bak
buradaki özgürlüğe” diyor.(çevredeki içkili masaları gösteriyor)
Ben: “Türkiye devamlı gelişiyor, Bulgaristan ise
yerinde sayıyor” diyorum.
Eski DS
ajanı: “ Sen buraya bakma, Batı Avupa’ya
bak, İngiltere’ye bak” diyor. “Biz Türkiye’ye göç edenlere çifte vatandaşlık
verdik” diye de ekliyor.( sanki biz Türkiye’ye uzaydan göç ettik ve sonra
geldik Bulgaristan’dan vatandaşlık aldık)
Ben: Biz burada doğduk, biz bir yerlerden gelmedik,
biz zaten Bulgaristan vatandaşıydık, biz buralardan çeşitli baskılarla
kovulduk” diyorum.
Eski DS ajanı: “ Kimse kimseyi kovmadı, herkes kendi
gitti” diyor…
İşte eski bir DS ajanının iç yüzü…
Daha çok konuşacaktı ama…
Sanki onu konuşturmak için kendisini provoke
ettiğimi anladı… Üstüne gittikçe tedirginleşip asabileşti, kontrolünü
kaybettiğini hissetmiş olacak ki…
Hesabı istedi, bir kısmını ödeyerek, “İyi akşamlar”
diyerek ayrıldı…
Okul arkadaşım arkasından, aynı eski DS ajanını
kastederek:
“Bakma sen eniştem iyi insandır” diyor…
Evet! Tüm
araştırmalara göre, totaliter rejimlere hizmet eden ajanların hepsi,
akrabalarına karşı sevecen, şefkatli davrandıkları için birer iyilik meleği
olarak görünürlermiş.
Milyonlarca insanı ölüme götüren Nazi
Almanya’sının Hitler’den sonraki ikinci adamı Heinrich Himmler’de, yeğenlerinin
yayınladığı bir kitaba göre, en yakın akrabalarına sevgi ve saygıyla
yaklaşıyormuş.
Belki 1984-1989 yıllarında aralarına 17 aylık
bir bebek ve 15 yaşında bir çocuk da olmak üzere, onlarca Türk’ü katledenler de
yakınlarına karşı sevgi ve saygıyla yaklaşmışlardır.
İktidardan düştükten
sonra öğrendik ki, dönemin diktatörü Jivkov’ da torunları tarafından sevilip
sayılıyormuş…
Neyse…
Genelde eski DS
ajanları ketum davranır!
Okuyucularım
için, bir eski kadrolu DS ajanının iç yüzünü gösterebildimse…
Ne mutlu bana!